Hepimiz sağlıklı beslenmekten bahsediyoruz fakat beslenmenin ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar dikkat ettiğimizi bilinçli olarak takip edenimiz kaç kişidir sizce?

Marketten satın aldığımız bir bisküviyi düşünelim o zaman. Bu bisküvinin içeriğinde neler vardır, ne gibi kimyasallar eklenmiştir, eklenilen bu kimyasal maddelerin hem ruhsal hem de bedensel olarak ne gibi etkileri vardır, vücut bu maddeleri tolere edebilir mi, uzun ya da kısa vadede bir çok hastalık ya da ruhsal bozukluğa neden olabilir mi? Çocuklar seviyor diye aldığımız bu yiyeceklerle sizce onlara iyilik mi yapıyoruz yoksa farkında olmadan önce çocuğumuzu, sonra çocuğumuzun neslini ve sonra da toplumu zehirliyor olabilir miyiz? Gerçek Tıp kitabında okuduklarım, okuduktan sonra da okuduklarımın doğruluk payını da araştırdığımdan, hatta sırf bu kitaplarda yazılmış diye direkt inanmak yerine farklı kaynaklardan da tasdik ettiğimden olabilir mi; bu belki de size sert gözüken cümlelerim?  Peki, konuya en başından ve kısaca değiniyorum. Anne karnına gidiyoruz, doğum an’ına. Haydi gelin… Normal doğumun ne denli önemli olduğu bilinen bir gerçek. Ben şimdi size, bebeğin doğum kanalından geçerken bağırsaklarına ilk aldığı faydalı bakterilerden bahsederek, konuyla ilişkili tarafına değineceğim: Bebek doğum kanalından geçerken, annenin vajinasında bulunan faydalı bakterileri; laktobasilleri de yutarak doğar. Bu, ömrü boyunca bebeğin bağırsak florasına etki eden bir şeydir. Bağırsağa giden ilk madde laktobasil olduğu için bebek daha az gaz sancısı yaşar, metabolizma ve bağışıklık sistemi daha sağlıklı çalışır. Ayrıca bağırsağımızdaki faydalı bakterilerin sıklığı, vücuda giren mikroplara karşı da iyi bir korunma kalkanı sağlar. Sağlıkla ilgili bir sorun yaşanmadığı sürece, anne normal doğumu tercih etmeli bence.

Aynı şekilde annenin kolostrum adı verilen ilk sütü de bebeğin ilk aşısıdır. Bu süt; daha sarı ve mineral bakımından daha zengindir. Bebeğin enfeksiyonlara karşı korunmasına da yüksek derecede katkı sağlar. Bebeği emzirdikçe de süt salınımı sıklaşır. Sütün fazla gelmesi için tek yapılması gereken suyu bol tüketmek ve stresten uzak durmaktır. Çünkü anne sütünün yüzde seksen beşi sudur. Bu koşulları gerçekleştirdiğimizde, yeterli süt gelmesi için artık geri kalanı prolaktin hormonumuz halleder 🙂 Genellikle süt, 4. günden sonra daha iyi gelmeye başlar.

Faydalı bakterilerin çoğalması için de, probiyotik besinleri sık tüketiyor olmamız gerekir. Probiyotik besinler; içerisinde faydalı yani dost bakterilerin olduğu gıdalardır. Bu bakteriler sayesinde vücudun bağışıklık sistemi daha da güçlenir. Kanser hücrelerini yok ederler. Vücuda giren kötü bakteri, virüs ve mikroplarla savaşırlar. Organlarımızın sağlıklı çalışmasını hatta ruh sağlığımızın da düzene girmesini sağlarlar. Yoğurt, kefir, tarhana, lahana turşusu, boza, sirke gibi gıdalar probiyotiktir. Bağırsağımızda milyarlarca vardırlar ve toplam ağırlıkları 2-3 kg’ı bulur. Probiyotikler azaldığında, kalın bağırsaktaki tüycükler de zararlı bakteriler tarafından zarar görür ve zamanla kalın bağırsakta sızıntı meydana gelir. Bu da, kana ve diğer organlara toksin maddelerin karışabilmesine neden olur. Otizm, şeker hastalığı ve karaciğer yağlanması gibi rahatsızlıkların, bu durumla yakından ilgisi vardır.Antibiyotikler, zararlı bakterilerin yanı sıra faydalı bakterileri de yok ederler. O yüzden her zaman antibiyotik kullanılmamalıdır

Beyin dışında, sinir hücrelerinin en fazla olduğu organımız kalın bağırsağımızdır ve artık kalın bağırsağımız ikinci beyin olarak kabul edilmektedir. Hislerimiz, salınan hormonlar, vüducun tatlı istemesi gibi nedenler, sinirlilik ve hatta karakter, hobi ve fobilerimizi bile bağırsağımızdaki faydalı ve zararlı bakterilerin de yönettiğini söyler Gerçek tıp kitabı. Hatta serotonin hormonunun yüzde sekseni kalın bağırsakta üretilir. Mutluluk hormonlarından serotonin eksikliğinde stres, kaygı, huzursuzluk, depresyon ve sinirlilik gibi belirtiler görülür.

Günümüzde ise paketli gıda, fast food dediğimiz yiyecekler ve hormonlu gıdaların tüketimi sıklaştı. Yediklerimiz, içtiklerimiz bu denli hayati önem taşıyorken biz, bu tür yiyeceklerin uzun vadede bize nasıl zarar verdiğinden habersiz ve gönül rahatlığıyla bunları tüketiyoruz. Böylelikle önce kendimize ve çocuğumuza, sonra çocuklarımızın doğacak çocuklarına, sonra da tüm topluma aslında kötülük yapıyoruz. O yüzden bilinçlenmemiz ve bu tür gıdaların tüketimine ciddi derecede önem vermemiz gerekiyor.

Lütfen; organik ya da doğal beslenmeye, paketli gıdalardan uzak durmaya, beslenmenizin önemine dikkat edin. Peki ben hiç mi paketli gıda yedirmiyorum? Artık küçük bir çocuğun bunları tatmaması imkansız… Okul döneminden önce hiçe yakın iken bu durum, okulla birlikte ister istemez bir parça da olsa arttı. Çünkü başka çocukların ellerinde görüyorlar ve özeniyorlar. Çünkü bir kere tattı mı; çin tuzu ve diğer kimyasallar ile tatları tam da bir çocuğun kanacağı kıvama getiriliyor. Çünkü bir şekilde karşılarına reklamlar çıkıyor; tam da onları etkileyecek karakterler, müzikler ve renklerle dolu reklamlar. Yasak koydukça da daha tatlı gelecek, muhtemelen benden de gizli gizli tüketeceklerdir. O yüzden yasak koymadan, minimum ve hiçe yakın yediriyorum. Bu gıdaların nasıl yapıldığından bahsediyorum onlara.  Evde atıştırmalıklarımı kendim hazırlıyorum. Yoğurt, kurutulmuş ahududu, kurutulmuş yaban mersini, leblebi, badem, ceviz, fındık, kuru kayısı, hurma gibi yiyecekleri karıştırıp, atıştırmalıklarımı kendim hazırlıyorum. Şekerli gıda tüketmek yerine, hakiki hurma özü kullanıyorum, yoğurdun içine bile çin tuzu atıldığını öğrendikten beridir özellikle; yoğurdumu kendim yapıyorum ve içine probiyotik maya kullanıyorum gibi gibi… 

Sağlığınız, mutluluğunuz, laktobasiliniz, serotonunuz, al yuvarlarınız, ak yuvarlarınız bol olsun. Sevgiler <3

Yorumlar

Popüler Yayınlar